Yazar: Asiye
Geçenlerde Bold Type diye bir dizi izledim. Dizi, bir dergide çalışan bir grup kadının başından geçen olayları konu alıyor. Haliyle bir editör, bir de yazar var dizide. Yazar olan kadın baş karakterlerden biri ve her bölümde kadının bir yazıyı yazarken, konu seçerken, yazı için hazırlanırken neler yaptıklarına değiniliyor. Bir bölümde kadın başından geçen kendi cinselliği ile alakalı bir konu hakkında yazmak istiyor, yazması gerekiyor gibi de hissediyor aslında. Bu deneyimini o da paylaşmak, kamusallaştırmak istiyor ancak bunu yapmakta zorlanıyor. Sonra editörüne gidip bunu yapamayacağını söylediğinde editör, neden anonim yazılar istemediğini açıklıyor. Sebep şuymuş: Okuyucuların yazarların bir kişi olduğunu bilmesini istiyormuş, onları anonim olarak dışsallaştırmasınlar diyeymiş. İlk duyduğumda bu bana inanılmaz mantıklı geldi. Kendimi bu konuda derinlemesine sorguladım ve anonim yazmanın son derece yanlış olduğuna, adımızla yazmanın kıymetli olduğuna bir süreliğine inandım. Bu sebeple yazdığım her anonim yazıda kendimi daha da suçlamaya başladım, bunu okumaya benden daha çok ihtiyacı olan insanlar var, daha ben kendim adımı buraya koyup karşıma çıkacaklara göğüs geremiyorsam başkalarının bunu yapabileceğini söylememin çok yanlış olduğunu düşündüm. Sonuçta mücadele ve bilinç yükseltme dediğimiz kendimizi ortaya koymak, zorluklara beraber göğüs germek diye ezberlemişiz.
Ama öyle olmak zorunda değil. Her şeyle mücadele etmek, her zorluğa göğüs germek ve başımızdan bir şey geçiyor, bunu paylaşıyoruz diye onun öznesi olarak sahalara çıkmak zorunda değiliz.
Bazı yaşadıklarımın kamusallaşması gerektiğini, daha doğrusu bunlar üzerine konuşmam gerektiğini ve birilerinin bunu okuyunca kendilerine bakıp bir nebze de olsa rahatlayabileceklerini düşünüyorum ama bunları yaparken özneleşmeye de hazır değilim. Özneleşmek derken mücadelenin bayrağı önde tutan, her zorluğa göğüs geren kişisi olmaktan bahsetmiyorum. Çok basit bir noktada, insanların adımı ve yaşadığım şeyi öğrenmesinden bahsediyorum. Ailevi sorunlarım, bazı sorgulamalarım, duygusal veya cinsel ilişkilerim, genel olarak zorlandığım ve üzerine konuştuğum çoğu şey başımdan geçerken hep yalnız hissettim bir süre boyunca. Hayatımın ilk kısmında yaşadığım çoğu şey çoğu kadınla ve genç ile aslında ortak ve ‘normal’ iken ben hep yanlış ve anormal olduğunu düşündüm. Ve evet, zorlandım. Bu yüzden çok fazla hatam var, bir kısmını da büyük bir cesaretle sahiplenemiyorum. Çünkü bir şeyi adımla anlatmak demek yalnızca beni tanımayan okurların değil, arkadaşlarımın, beni üzdüğünü bilmeyenlerin, bilenlerin, ailemin bunu okuyabileceği anlamına geliyor ve beni böyle bilmelerine hazır değilim. İstemiyorum da. Gerek de yok.
“Bazı konuları kamusallaştırmak önemli ama bunu yaparken yaşayan kişi olarak özne olmanın sorumluluğunu almak o kadar kolay değil. Bazı durumlarda da buna hazır hissedebiliyorum ama bazılarında hissedemiyorum, hani kendine bile itiraf edemediğin şeyler olur ya…”
İstediğimiz kişi ile istediğimiz kadarını paylaşmakta özgürüz. Herhangi birine daha az anlatmak bizi daha az tanıdık veya arkadaş ya da daha az yakın yapmaz. Farklı bir insan da yapmaz, en azından yapmamalı bence.
Bazı şeyleri konuşmak, kamusallaştırmak önemli ve bunları yazan da bir insan. Ancak orada yazan ismin kimin adı olduğunun ve onun gerçek kimliğinin öneminden ziyade anlattığına, anlatısına ve o süreçteki insanlara nasıl yakın olabileceğimize odaklanmak gerekmez mi? Bazı deneyimler hiç konuşulmuyor, üzeri örtülüyor, düşünülmüyor ya da en kötüsü beyin o anıyı silip atıyor. Bazılarıysa hatırlanıyor, içine dert oluyor, dilinin ucuna geliyor ama çeşitli sebeplerle dışarı çıkamıyor, içinde kendi kendini yiyor, kendi kendine dertleniyorsun, bitiyorsun. Ama bunları yaşarken ve hissederken de aslında zannettiğimiz kadar yalnız değiliz. Ben yalnız olmadığımı biraz geç öğrendim ama olsun. Yavaş yavaş konuşmaya başlamak için en azından kendi kendime konuşmaya başlamak istiyorum ve yalnız olmadığımı görmek istiyorum.