Öz savunma hayatımıza yeni giren bir olay değil elbette. Kişilerin bir saldırıyla karşılaşmaları durumunda, kendi imkanları dahilinde, saldırıyı def etmek amacıyla korunma mekanizmalarını kullanmalarını ifade eden bu kavram, saldırı eyleminin tarihteki ilk örneklerine kadar varan bir geçmişe sahip. Ancak var olan eylemlerin özel bir kelime veya kelime dizisi ile adlandırılmaları bazen yüzlerce, hatta binlerce yıl sonrasında olabiliyor. Bu gecikmeli adlandırılmalar da adlandırılmaya duyulan ihtiyacın zaman içinde daha yoğun hissedilmesinden kaynaklanabiliyor. Bugün öz savunma, kadın hareketinin de eylem ve etkinlikleri ile özel bir adlandırılma boyutu kazanmış durumdadır.
Türk Dil Kurumu sözlüğünde öz savunmaya dair bir arama yapıldığında eşleşen bir açıklama henüz bulunmamaktadır. Ancak böyle bir eşleşmenin bulunmaması, öz savunma kavramının özel bir adlandırılma sayılmayacağı anlamına gelmiyor çünkü dil dinamiktir ve kültürel, sosyolojik, ekonomik, teknolojik vs. gelişmelerle beraber dillere yeni kelimeler/kavramlar eklenmeye devam eder. İlk Çağ’da insanların sosyokültürel eylemlerinin günümüze oranla daha sınırlı olması sebebiyle kelime dağarcıkları daha darken günümüz insanının kelime dağarcığı da sosyokültürel eylemlerinin çeşitliliğiyle orantılı olarak genişlemiştir. Bu genişleme olgusu, tarihsel süreç boyunca devam etmektedir. Bunlara ek olarak belirtmek gerekir ki dil, devlet otoritesinin üstünde ve öncesinde bir varlık geçmişine sahiptir. Dilin içeriğini var eden devlet otoritesi değil halktır. Haliyle bir kelimenin/kavramın yaşantımıza girmesi, devlet otoritelerinin tanıması ile değil halk tarafından yaygın kullanımı neticesinde olmaktadır. Zamanla yaygınlaşan kelimeler/kavramlar da devlet otoriteleri tarafından tanınmak durumundadır.
Öz savunmayla yakın anlamlı olarak meşru müdafaa (yasal savunma) kavramı, Türk Dil Kurumunun sözlüğünde yer almakla beraber 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda, kişinin kendisine veya bir başkasına yönelen saldırıyı def etmek amacıyla gerçekleştirdiği, saldırıyla orantılı karşı eylemin hukuka uygunluğunu belirten ve bu karşı eylemden dolayı cezalandırılmasını engelleyen savunma olarak belirtilmektedir. Şu durumda öz savunma kişinin kendisini savunmasını ifade ederken meşru müdafaa kişinin kendisini veya bir başkasını savunmasını ifade eder.
Peki öz savunmanın meşru müdafaa içinde yer aldığı 5237 sayılı Türk Ceza Kanununa göre kendilerine şiddet uygulayan, işkence eden, tecavüz eden, öldürmeye teşebbüs eden erkeklere karşı öz savunma haklarını kullanan kadınlar neden tutuklanıyor? Bu soruya cevap aramaya çalışırken öncelikle tutuklama nedenlerini açıklamak oldukça önemli. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununa göre kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut deliller olması, kaçma veya delilleri karartma tehlikesi gibi durumlarda şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. Türkiye’nin de taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne göre ise suç işlendiğine ve kaçmaya dair makul şüphenin varlığı durumlarında tutuklama kararı verilebilir.
Hem ulusal mevzuat hem de taraf olunan uluslararası sözleşmelere göre yargılama sırasındaki tutuklama istisnai bir kanuni tedbirdir. Yani tutuklama yerine uygulanabilecek tedbirler var ise tutuklama kararı verilemez çünkü tutukluluk hali temel insan haklarından olan kişi hürriyetini kısıtlamaktadır. Tutuklama yerine, örneğin, kişinin yurt dışına çıkışı yasaklanarak da kaçma ihtimalinin önüne geçilebilecektir. Ayrıca yine ceza yargılamasının temel ilkelerinden olan masumiyet karinesine göre herkes suçluluğu kanıtlanana kadar masumdur. O halde henüz suçluluğu kanıtlanamamış kişilerin tutuklanmasına mümkün olduğunca başvurulmamalıdır.
Yukarıda değindiğimiz bilgiler ışığında, ellerini kelepçeleyerek çıplak halde kendisine saatlerce şiddet uygulayan ve işkence eden Ramazan İpek’i yine Ramazan İpek’in kendisine doğrulttuğu silahı elinden alarak öldürmek zorunda kalan Melek İpek’in tutuklanmasına ilişkin kararı değerlendirmek gerekiyor. Olaydan hemen sonra gözaltına alınan Melek İpek’in nasıl bir şiddet ve işkenceye maruz bırakıldığı medyaya da yansıyan fotoğraflardan açıkça görülmektedir. Üstelik olay yerinde yapılan incelemelerde de Ramazan İpek’in Melek İpek’e uyguladığı şiddetin/işkencenin izleri mevcuttur. Bu durumda Melek İpek’in kendisine yönelen saldırıyla orantılı olarak öz savunma hakkını kullandığını gösteren somut deliller söz konusudur. Üstelik olay yerinden delillerin toplanması işlemi tamamlandıktan sonra Melek İpek’in delilleri karartabileceği de iddia edilemeyecektir. Yargılama süresince yurt dışına çıkış yasağı da olayda tutuklama yerine uygulanabilecek bir kanuni tedbirdir. Melek İpek için yargılamada dikkate alınması gereken başka bir önemli nokta da kişinin yasal hakkını kullandığını gösteren deliller, suçluluğunu iddia eden delillerden fazla iken tutuklama kararı verilemeyeceğidir. Böyle bir delil çatışmasında 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununa göre tutuklama için gereken kuvvetli suç şüphesi ortadan kalkacaktır. Daha detaylı bir şüphe tanımlaması olan kuvvetli suç şüphesinin ortadan kalkması demek Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin aradığı makul şüphenin de ortadan kalkmasıdır.
Öyleyse Melek İpek’in ağır bir saldırıya maruz bırakıldığı dosyadaki delillerden, medyaya yansıyan fotoğraflardan ve Melek İpek’in olayın oluş şekliyle uyumlu beyanlarından anlaşılırken, Ramazan İpek’i öldürmek zorunda kalmasının meşru savunma kapsamındaki öz savunması olduğu somut deliller ile ortadayken tutuklanması hukuka aykırıdır. Kişiler hakkında verilen hukuksuz kararlar yalnızca kararın muhatabı kişileri etkilememekte, aynı zamanda üçüncü kişilerin de aynı haklarını kullanmaktan imtina etmelerine sebep olabilmektedir. Meşru savunma hakkının kanunlar ile tanınan bir hukuk normu olmaktan öte yargı kararlarına yansıması da önemlidir. Bir devletin hukuk sisteminin etkili ve güvenilir olması yalnızca mevzuatının hukuka ne kadar uygun olduğu ile değil, aynı zamanda yargılamaların ve neticesindeki kararların da hukuka uygun olmasıyla mümkündür. Kanunlar aracılığıyla öz savunma/meşru savunma hakkını tanımak kişinin öz savunma/meşru savunma hakkını uygulamada tanımaktan geçmektedir. Bu sebeple yargı organları Melek İpek’in kanuni hakkının gereğini yapıp Melek İpek’i derhal serbest bırakmalıdır.
[…] Melek İpek üzerinden hatırlatmıştı. Bu bağlamda Ocak ayında öz savunma temamızı Melek İpek Örneği üzerinden de ele aldık. Melek İpek’in yargılanmasındaki adaletsizlikten, tutuklu yargılanma […]
BeğenBeğen