“Aynur Demirdirek, bizi Osmanlı kadınlarının sesiyle, sözüyle buluşturuyor. Bu kadınların eğitim hakkından çalışmaya, kılık kıyafetten evlilik düzenine, tacizden özgürlük söylemine, ‘hayat hakkı arayışı’na tanıklık etmemizi sağlıyor.”
“…Senelerce mahzun, evlerin köşelerinde kapalı kalan mevcudiyetleri hâlâ mahpus mu kalacak? Müslüman Kadınlarını sokağa çıkmaktan men eden şer’i ve nizami hiçbir mecburiyet yokken dinin siper-i ulviyeti arkasına gizlenerek örfi hükümlerle herkesin ortasında kadınlık onurunu tahkir edenler cezasız mı kalacaklar? Kadınlarımız dün istibdattan korkarken bugün başıboşluktan mı korkacaklar? Artık buna sükût etmeyecekler, onlar da kalemleriyle müdafaa-i nefs edecekler.”
Demet (8 Ekim 1324/ 21 Ekim 1908)
Kitap, Osmanlı döneminde kadınların kendi haklarını savunmak için 1886’dan 1921’e kadar yayınlanmış olan dergilerdenalıntılarla oluşturulmuş. Bu dergilerde yazılarını paylaşan çoğu kadın, ilk başlarda kendilerini feminist olarak tanımlamıyorlar. İlk baslarda, mevcut medeni kanunun İslam’a uygun olmadığını ve İslam kanunları çerçevesinde haklarının genişletilmesi gerektiğini savunuyorlar. Çünkü kendilerinin henüz eğitim hakları bile yokken batılı kadınlar kadar geniş haklara sahip olamayacaklarının farkındalar. Ancak daha ileriki dönemlerde çıkan dergilerde yazılan yazılara baktığımızda, kadınlar daha cesaretli bir şekilde haklarını arıyorlar. Eğitim talebinden tutun, örtünme, evlenme kuralları, oy hakkına kadar isteklerde bulunuyorlar.
İsteklerinin bir kısmı ll. Meşrutiyetten sonra, gelen desteklerle birlikte, kadın haklarını karşılansa da bu yeterli değildi.
“Rağbetsizlik”
Kadınlar, dergilerinin kısa ömürlü oluşunun nedenini rağbetsizlik olarak tanımlıyorlar. Örneğin, Mahâsin adlı dergi 900-1000 adet satılıyor. Osmanlı kadınları bunun yetersiz olduğunu düşünürken, kitabın yazarı, o günün okuryazar oranına bakılırsa dergilerin satışının hiç de az olmadığını belirtiyor.
Haklarını nasıl arıyorlardı?
Osmanlı’da, Avrupa’daki gibi bir ayaklanma, kadınların sokağa çıkması gibi bir eylem söz konusu değildi. Kendi deyimleriyle, “Avrupa feministleri” kendileriyle aynı koşullarda olmadığından, kendilerini onlarla kıyaslamıyorlardı. Ne var ki, hep takip ettikleri hissediliyor.
1911’den sonra farklı farklı kadın konferansları düzenleniyor, dernekler kuruluyor. Günden güne katılımlar artıyor. Destek veren birçok erkek olmasına karşın (hatta kadınların özgürleşmesi fikrini ilk başta Jön Türklerin başlatmasına rağmen); kadınlar, erkeklerin kadın haklarını hep ikinci plana attıklarını ve kadının kurtuluşunun yine kadına bağlı olduğunu savunuyorlar. Yani, Avrupa’daki gibi erkeklerle birlik olma gibi bir çaba yok. Sanırım bu yüzden de bu hareketler bir alevlenip bir sönüyor, sonuç alınamıyor.
Bize okullarda tarih öğretilirken ya da herhangi bir tarih kitabını okuduğumuzda kadınlara neredeyse hiç değinilmiyor. Kadınlar tarihte çoğu zaman yer bulamıyor ya da ikinci plana atılıyorlar. Sanki kadınlar olaylara hiç dâhil değilmişler gibi bir izlenim oluşturuluyor. Mesela, medeni kanununun kadınlara altın tepside sunulduğu, savaşlar sırasında kadınların evde oturup kocalarını beklerken çocuk baktıkları gibi bir izlenim oluşuyor zihinlerde. Çoğu ülkenin tarih derslerinde kadınların örgütlenmeleri, hak arayışları anlatılmıyor. Aynur Demirdirek’in Osmanlı kadın dergilerinden çevirdiği metinler ise, kadınların tarihteki yerine ve isteklerine, yaşadıkları zorluklara ışık tutması açısından bunları öğrenmek için bir fırsat.
“Kadın tarihçiler, kadınları tarihe yazarak ve kadının hakkı olan yeri almasını sağlayarak tarih disiplinini kökten değiştirebileceklerdi. Daha önce tarihin görmezden geldiği kadınlar da tarih sahnesine kazandırılmalıydılar. Feminist tarihin asıl rolü, kadını özneler olarak üretmek değil, bu üretimin araç ve etkilerini araştırmaktır.”
Feminist Tarihin Peşinde, Joan Wallach Scott
[…] olarak, İrem Aynur Demirdirek’in yazdığı “Osmanlı Kadınlarının Hayat Hakkı Arayışının Bir Hikayesi” kitabını değerlendirerek Osmanlı döneminde kadınlarının haklarını savunmak için […]
BeğenBeğen