AraRenk Fanzin’den Gülşah, Sinem ve Cansu, Almastı Çerkes Kadın Hareketi ile Çerkes kadınlarının diasporadaki ve Kafkasya’daki durumu ve bir Çerkes kadın hareketinin gerekliliği ve biçimi üzerine konuştu.
Röportajın ikinci kısmına biraz da sizin motivasyonunuzu öğrenerek başlamak istiyoruz. Harekete geçerken en büyük motivasyonunuz ne oldu? Başlamaya nasıl karar verdiniz bunu açabilir misiniz?

Şeyma Küneşko: Kendi adıma konuşayım, ben zaten 4-5 yıldır böyle bir harekete niyetleniyordum bir de Rusya’da Kafkasya’da okudum, oradaki kadınlarla hep iletişim halindeyim, Kafkasya’daki baskı çok daha fazla burada olduğundan çünkü Rusya’da ev içi şiddet hala suç değil, ölüm durumu olunca suç oluyor. Kafkasya’daki kadınlarda da daha ciddi bir aile baskısı var, orada da söyleyemiyorsun aile içinde bunları konuşamıyorsun. Orayı çok takip ediyordum sonrasında yavaş yavaş yükselen bu feminizm dalgasını fark ettim açılan sayfalarda vs. ben de dedim ki bunu Kafkasya’da kadınlar yapabiliyorsa biz neden yapmıyoruz burada? Neden bizim sesimiz çıkmıyor diye düşünüp, bu hareketin artık bizde de olması gerektiğini düşündük Çerkes kadınlar olarak.
Büşra Şahin: Özellikle Türkiye’de olmak üzere, dünyada da zaten bu feminist gelişmeleri takip ediyorduk biz zaten bireysel olarak. Tanışıklığımız da olduğu için sürekli iletişim halindeyiz. Bunların sonucunda da dedik ki Çerkeslerdeki ataerkilliği diğer kadınlarla konuşacağımız bir platform veya üyesi olabileceğimiz bir yer yok. Neden böyle bir şey yapmıyoruz dedik ve hareketi başlattık aslında
Neden diğer feminist hareketlerle ilerlemediğimizle ilgili ise Çerkes kültürünün kodları, Çerkes kadınlarının yaşadığı baskılar çok daha farklı. Bireysel olarak bir sürü feminist harekette olan arkadaşlarımız da var ama aynı kültürel kodları taşımadığımız için ortak paydada buluşmak çok zor. Kültürün dinamikleriyle ilgili yani.
Kafkas/ Çerkes Dernekleri ile iletişiminiz nasıldı? Dernek çevrelerinin sosyalleşme süreçlerinizde önemli olduğundan bahsedebilir miyiz?
Büşra Şahin: Çocukluğumdan beri dernek ortamındayım zaten, dernekle bir bağımız vardı. Ancak sonrasında derneklerden koptuk. Bir taciz sebebiyle değil ama biraz daha ortama aykırı olmam üzerinden üretilen söylemlerle uzaklaştım. Mesela ‘Kırmızı ruj sürülür mü?’ ,‘Çerkes kızına yakışıyor mu?’ ‘Böyle sac yapılır, böyle kıyafet giyilir mi?’ gibi söylemlerle çok karşılaştım. Ben o istedikleri tipe uymadığım için ve ben kendimden de vazgeçmediğim için bir anlamda dernek bizi kendinden uzaklaştırdı. Sonra gelip ‘Neden gençler derneğe gelmiyor?’ diye soranlar da oldu. Bize ulasan kadınlar arasında da mesela var bu şekilde benim gibi dernekten çekilenler veya bir tacize uğrayıp sonrasında dernekten uzaklaşanlar da var.
Biz genelde dernekten uzaklaşmış, hatta derneğin uzaklaştırdığı insanlarız. Yani tabi var içimizde gidenler de ama toplamda dernekle kurumsal bir iletişim boyutunda değiliz.
Başlatmış olduğunuz kadın hareketinin aynı zamanda çok önemli bir özsavunma pratiği olduğunu düşünüyoruz, bu dayanışma ve savunma ağı sizlerden önce nasıl işliyordu?
Şeyma Küneşko: Kadın dayanışma ağı, aileye söylemek… Yok böyle bir şey zaten. Ailede kimseye söyleyemiyorsun böyle bir durumu, çok zor bunu ailene söyleyebilmek. Bize ulaşanlar cesaret aldılar aslında. Bir tane arkadaş yazmıştı, 7 yaşında bir akrabası tarafından tacize uğradığını hayatı boyunca kimseye açıklamamış, ilk defa bizim hareketimizden cesaret alarak açıkladı bu durumu mesela. Yani bu kadın hareketinin olması biraz daha cesaret verdiği için insanlar biraz daha güvende hissettiler kendilerini.
Bir özsavunma hareketi olarak Çerkes Kadın Hareketi’nin ortaya çıkış sürecinde başta kadınlardan aldığınız veya kurumsal çevrelerden aldığınız olumlu tepkiler oldu mu? Olduysa neler bahsedebilir misiniz?
Şeyma Küneşko: Derneklerden destek almadık açıkçası. Yapılan linç kampanyasından sonra “Almastı’nın yanındayız” diye bir sayfa açıldı, şu an 300’e yakın imzacıları var içlerinde akademisyenler de var. Toplumun daha marjinal radikal kesimleri, fakat sözünü bilen entelektüel kesim bize oradan destek verdi. Bu sayfa bizi aşırı mutlu etti ve yanımızda hissettik gerçekten desteklerini. Kadınlardan ise aslında yarı yarıya bir destek aldık diyebiliriz. Bizim yaş ortalamamız bize destek verdi ama 40 yaş üstü kadınlardan çok tepki aldık. Onlar en son taciz/tecavüzün Çerkes toplumunda olmadığını varsa da tacize/tecavüze uğrayan kadının kendisine bakması gerektiğini savunuyorlardı.
Genel olarak toplumdan, veya sosyal medyadan ne gibi tepkiler aldınız kendinizi ilan ettiğinizde?
Büşra Şahin: Bir Çerkes gelenekselliği var, bunu kıramayan ve bizimle ortak paydada buluşamayan insanlar var çünkü sanki biz asimilasyonun önünü açmışız gibi görüyorlar toplumda. Orada da temel nokta Çerkes imajının zedelenmemesi üzerine, bunu korumaya çalışıyorlar. Gidin başkalarının sorunlarıyla ilgilenin, ‘tam kol kırılır, yen içinde kalır’ mantığı hâkim. Çerkes’lerin dışarıdan biriyle evlenmemesi tamamen bir koruma içgüdüsü çünkü ne kadar dışarı evlilik yapılırsa asimilasyon hızlanır, dil ve kültür yok olur. Bu konuda çoğu Çerkes çok net bir tutum sergiliyor.
Biraz da ‘şimdi feminizmin zamanı mı, bakın daha önemli şeyler var’ gibi bir tutumla karşılaşıyoruz. Daha önemli sorunlar var evet, biz bunları yadsımıyoruz, inkâr etmiyoruz bizler de diaspora da büyüdük fakat evet, şimdi feminizmin de zamanı, kadın haklarının da zamanı kadınların sesini duyurmasının da zamanı. Yani bir sayfa yazı yazdık diye ‘durun şimdi zamanı mı önce asimilasyonu halledelim’ gibi tepkiler alıyoruz fakat biz bir yandan bunu dert edinirken öte yandan haklarımızı neden savunmayalım?
Şeyma Küneşko: Öte yandan, ‘bunlarla mücadele edeceğinize dil bitiyor onunla mücadele edin’ gibi tepkiler alıyoruz. Ama şöyle, biz bununla mücadele edeceğiz onunla da siz mücadele edin. Kadın hareketi dışında daha önemli sorunlar var gibi görülüyor hatta kadın hareketi çok önemsiz gözüküyor Çerkes toplumunda diyebiliriz.
Bu toplum için ana sorunlar ana dil ve asimilasyon. Ama şu da var, dil sorunu zaten bizim değil, bizden önceki neslin sorunuydu. Dili öğrenmediğim için ben suçlu değilim, benim büyüklerim suçlu. O suçu kabul etmedikleri için ve bunun özeleştirisini vermedikleri için dil mücadelesini bizden bekliyorlar ancak onların vermesi gerekirdi. Bu sorumluluğu gençlerin üzerine yıkmak işin kolayına kaçmak aslında.
Son olarak, Xabze’nin kadınlar ile birlikte erkekler üzerinde bir baskı unsuru oluşturduğunu da kabul ediyoruz, fakat bu konuda insiyatif almak zorunda hissetmiyoruz. Bunun mücadelesini de erkekler verebilir.
Sizlerin birey olarak kendinizi feminist politika içinde konumlandırdığınızı biliyoruz. Almastı Hareketi Kadın Hareketi’nin hangi noktasında görüyor kendini?

Büşra Şahin: Bizler feministiz fakat Diaspora’da yaşayan feministler olarak kendimizi Avrupa merkezli feminizm yerine daha öznel bir feminizm yorumuna daha yakın hissediyoruz. Bizler farklıyız, Kafkasya’dan bile farklıyız bu konuda. Avrupa’daki kadınların konumundan ve onların isyan ettikleri alanlardan daha farklı bir yerdeyiz. Dolayısıyla biz biraz daha öznel yorumlar getirerek kendi feminist bakış açımızı ortaya koyabiliriz diye düşünüyoruz. Türkiye’deki başka feminist hareketlerden de aynı zamanda elbette destek aldık, elbette kadın deneyimlerimiz noktasında benzer deneyimlerimiz mevcut, fakat farklılıklarımız da var… Bundan dolayı Çerkes kadınlar olarak ayrı bir harekete ihtiyacımız vardı.
Gelen olumsuz tepkilerle ilgili genel olarak ne hissettiniz?
Şeyma Küneşko: Tepkilerde linç edildik aslında hatta bireysel linç edilen de ben oldum, sosyal medyada eski tweetlerim üzerinden bir linç kampanyası başlatıldı. Sonrasında babama ‘kızına sahip çık’ söylemleri başladı. İnstagram postlarım üzerinden Onur Haftası paylaşımlarımı alıp her yerde paylaştılar, bunlar böyle böyle insanlar diye karalama kampanyası yürüttüler bu tarz inanılmaz linç, yalanlar, iftiralar, tehditler olmaya başladı ‘kanınızda boğulacaksınız’ gibi. Aslında bunlar bizi geri adım attırmadı sadece çok fazla demoralize etti bir yerden sonra tahammül seviyem düştü ama işte bu ‘Almastı’nın yanındayız’ imza kampanyası sonrasında motivasyonumuz yükseldi. Yalnız olmadığımızı hissettik hatta daha güçlendik diyebilirim.
Birkaç gün boyunca çok fazla eleştiri aldık, hatta eleştirenlerin çoğu da erkekti. Biz orada şunu gördük: bu harekete gerçekten ihtiyacımız var. Örneğin manifesto metninin dili üzerinden şöyle diyorlardı: “bir Çerkes kadını nasıl böyle şeyler söyler, biz Çerkes erkeklerini nasıl böyle ithamla suçlar’’ yani genelde bu yaklaşımla tepki gösterdiler bizim söylemek istediğimiz şeyler arada kaynadı, bizim amacımız arada kaynadı. Bizim bir sayfa manifesto yazmamıza çok sinirlendiler. Manifesto dili zaten sert olmak zorunda ve niyetimizi tek bir sayfada açıklamaya çalışıyorduk, doğal olarak net ve sert olmak zorundaydık, öyle de çıktık.
‘bu bir Çerkes kadınına yakışmaz, bizim kadınlarımız böyle şeyler yapmaz, bunlar kesinlikle Çerkes değil, bunlar topluluğumuzu parçalamaya çalışan Türk gelinleri… Böyle tepkiler gelince biz de dedik ki çok yerinde bir çıkış yapmışız aslında dedik.
Bir nevi turnusol kâğıdı olduk aslında çünkü bize ilk başta mesafeli davrananlar bize karşı saldırı ve linçleri görünce bu kadınlar haklıymış dediler. Bir anda saf değiştirenler oldu, bize hiç ulaşmadılar ancak sosyal medyada ‘Çerkes kadınları ne zaman baskı gördü?’ tartışmaları ortaya çıkmaya başlayınca bu insanlar ‘ben gördüm’ diyerek tepki vermeye, yaşadığı baskıları anlatmaya başladı.
Büşra Şahin: Bunun yanında Çerkes toplumunda asla yıkılamayacak tabular var, mesela manifestoyla ilgili konuşurken bile aynı dili konuşmadık, anlaşamadık çünkü sürekli bir bizi yanlış lamaya, yanlış şekilde yansıtmaya yönelik bir algılama biçimi sergilendi.
Şimdiye kadar hiç böyle sert keskin bir eleştiri görmedikleri için bazı dil içindeki kavramlarla yeni karşılaşıyor olabilirler, yine bir kısım için söyleyebiliriz bunu herkes için söyleyemeyiz. Çünkü birkaç örnekte de gerçekten bizi bazı açılardan eleştiri yapmak için yapanlar, ben sizi anlıyorum ama şu noktaları eleştiriyorum diyenler oldu. Ama genel olarak anlaşılamadık çok fazla bu da bence bizim suçumuz değil.
Geleceğe yönelik ne gibi hedefleriniz var bu noktadan sonra?
Şeyma Küneşko: Öncelikle dernekleşmek istiyoruz ama buna biraz daha zaman var. Pandemi dolayısıyla biraz elimiz kolumuz bağlandı pandemi biterse sözlü tarih üzerine bir çalışma yapmayı çok istiyoruz. Daha ilerisi için Kaffed var, Kafkas Dernekleri Federasyonu, tüm derneklerin bağlı olduğu bir federasyon, bu derneğin herhangi bir hareket, söz alımında, toplantısında ‘Çerkes kadınlar var onların da sözünü alalım, onların da diyeceklerini dinleyelim’ denilecek bir hareket oluşturmak istiyoruz. Kadınları yok saymamayı öğrenmelerini istiyoruz açıkçası. Onun dışında kadınların her zaman kendisini güvende hissedeceği bir dayanışma ağı olalım, bir kadının yaşadığı durum ifşa edilsin veya edilmesin, başta o kadının bize gelebilmesi önemli, çünkü çok daha temel sorunlar var.
[…] Çerkes Kadın Hareketi röportajının ikinci kısmında ‘Almastının Yanındayız’ başlığıyla yola çıkarak Çerkes Kadın Hareketi’nin motivasyonunu, nasıl […]
BeğenBeğen