Bugün 7 Mart. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün heyecanını yaşarken bir video izledim, kadına şiddet videosu. Ağlamaktan nasıl yazacağımı bilemiyorum ama duygularımı bir şekilde dökmezsem iyi hissetmeyeceğimi biliyorum. Kadın ve şiddet… Ne kadar rahat bağırıp çağırarak yan yana kullanıyoruz bu iki kelimeyi artık. Kadına şiddet uygulayan bu öfkeyi anlayamıyorum, anlamak istemiyorum. Bizi bu şiddet unsuruna iten, farkında olmadan içine çekildiğimiz söylemlerden bahsederek devam etmek istiyorum düşündüklerimi aktarmaya.
“Kadınlar çiçektir. Narin, duygusal, anaç varlıklardır. Şefkat ve ilgi isterler. Hem onlar bize Allah’ın emanetleri değil midir?”
Bu cümleyi duyduğunuz bir kesim mutlaka vardır. Son derece nefis bir sempati kisvesi altında gizlenmiş patriarka sevicisi cümlesi! Öncelikle şu konuya bir açıklık getirelim. Kadınlar kimseye emanet değiller, çiçek veya böcek olmak gibi bir dertleri de yok. Lütfen bunu algılayın artık!
“Kadınım evinde otursun, ben ona kraliçeler gibi bakarım, elini sıcak sudan soğuk suya sokmam.” gibi cümleleri de sıklıkla duyuyorsunuzdur.
Fakat biz kadınlar kraliçe olmak istemiyoruz! Sadece bebekler gibi bakılmak, ilgilere boğulmak gibi dertlerimiz yok. Eşit hak ve özgürlüklerimize saygı duyulmasını bekliyoruz! Şiddetinizden ve dayatmaya çalıştığınız bu patriarkal düzeninizden vazgeçmenizi istiyoruz. Uyguladığınız şiddetin, sahip olduğunuz öfkenin hiç kimseye bir yararı olmadığını da artık görmenizi istiyoruz. Bu kadar basit!
Bu öfkeleri tetikleyen unsurları merak ediyorum. Bütün canlıların kendi aralarında anlaşmalarının bir yolu varken biz konuşabilen ve düşünebilen varlıklar olarak neden bu yola başvuruyoruz? Ailem bana konuşarak anlaştığımızda bir şeyleri çözebileceğimizi öğretti. Onların öğretemediği yerde ise ben konuşarak halledebileceğimi deneyimleyerek öğrendim. Peki size kimse bir şey öğretmedi mi? Öğretecek kimseniz olmadıysa da kendiniz öğrenemediniz mi? Doğuştan gelen bir duygu mudur bu kin, bu öfke? Hiç sanmıyorum.
Ne yani öfkelenmeyelim mi? Tabi ki öfkeleneceğiz. Peki bunun çözümü şiddet midir? Hiç sanmıyorum. Öfke öfkeyi doğurmaz mı? Deneyimlediğim kadarıyla en öfke dolu insana dahi gülümseyerek yaklaştığımda gülümseyerek karşılık veriyor. Bakın, kraliçeler gibi bakılmasak da insanca yaklaşıldığında gülebiliyoruz demek ki.
Öyleyse gülümsemek bulaşıcıdır diyorum. Bu duygu bulaşıcıysa her duygu gibi öfke de bulaşıcıdır kanaatimce.
İş yerlerinizde öfkelenip evde çocuklarınıza kızıyorsunuz. Çünkü savunmasızlar ve sizi anlamıyorlar sanıyorsunuz. Fakat hiç farkında olmadan öfkenizi onlara bulaştırıyorsunuz. Sevme duygusunu bulaştırabilmek varken öfkeyi neden aşılıyorsunuz? Lütfen, öncelikle çocuklarınızı sevmeyi ve anlamayı öğrenin, onlara da öğretin. Böylelikle sevgiden mahrum bırakılmış, şiddeti yaşamış çocuklar yetiştirmek yerine duygularında özgür davranabilen, bilinçli çocuklar yetiştirmiş olursunuz.
Metroda yer vermeyene bağırıyorsunuz. Size yol vermeyen araçlara sinirleniyorsunuz. Çorbanın tuzu az bahanesiyle size yol vermeyen insanın acısını hayat arkadaşınızdan çıkarıyorsunuz. Anlaşamadığınız insanla yollarınızı ayırıp yeni bir hayat kurmak varken hem kendi hayatınızı hem geçmişinizi paylaştığınız insanın hayatını mahvetmekten geri durmuyorsunuz. Bu durumda başladığımız noktaya geri dönmüş oluyoruz. Kraliçeler, bebekler gibi bakma vaatleriyle kendinize kalp eşi değil ‘ev hanımı’ arayışı düşüncenizle kalbinizi çoktan öfkeyle doldurmuş oluyorsunuz. Avucunuz kadar büyüklükteki kalbinize bu kadar öfkeyi doldurmak sizi yormuyor mu? Anlayamıyorum.
Hayatın hepimiz için zorluklarla dolu olduğunu biliyorum. Üzüntüler ve öfkeler hayatımızın parçası olmaya mutlaka devam edecektir. Peki kendimize bir soralım istiyorum. Bir kere gelebildiğimiz bu dünyaya bırakacağımız tüm iz kinlerimiz ve öfkelerimiz mi olmalı?
Ben güzel şeyler yaşatmak, arkamda güzel hayatlar bırakmak istiyorum. Sevgimi, saygımı veremeyeceksem bir çocuk yetiştirmeye yeltenmek istemiyorum. Çocuğuma cinsel organının işlevselliklerinden değil kalbiyle güzelleştirebileceği şeylerden bahsetmek istiyorum. Karşısındaki insana cinsel organını düşünerek değil insan olduğunu düşünerek yaklaşabilsin istiyorum. Çocuğuma cinsiyet ataması yapmak istemiyorum. Çocuğumu “Sakın ha kimselere güvenme!” öğütleriyle değil “İnsan insanın, kadın kadının yurdudur!” öğütleriyle beslemek istiyorum.
Sevmek, sevilmek en kolay ve güzel yolken içinizi karartacak öfkeleri sığdırmayın kalbinize. Ben artık şiddet dolu videolar görmek, ölüm ve tecavüz dolu haberler okumak istemiyorum. Kadınlara dayattığınız bu kalıplaşmış yargılarınızı, girdiğim ortamlarda duymak ve yaşamak istemiyorum. Biliyorum, bunu okuyan kişi sen de istemiyorsun! Hepimizin başına gelebilir korkusuyla yaşamaktansa sen de sev, sevil ve yalnızca insan ol öyleyse.
Bedenimiz, hayatımız, kararımız bizim! Yine de umutsuzluğa kapılırsan bu kalabalığı hatırla!
