Eko Feminizm Neden Eleştirilmelidir?

Merve Çopuroğlu

Eko feminizmin temel argümanı kadın ve doğa birlikteliğidir. Bu birliktelik yalnızca bir benzerlik olmaktan ziyade kelimenin tam anlamıyla bir kader ortaklığını da içinde barındırır. Kadınlar ve doğa hem kapitalist hem de ataerkil sistemden zarar görürler. Eko feminizmin bu iki yapının yıkılması gerektiğini savunmasının sebebi yaşanılan bu ortak zarardır. Kapitalizmin ve ataerkinin topluma ve hayatın her alanına nüfuz etmiş yapılarda beraber bulunmalarının arkasında iki sistemin ortak çıkarı, yani sömürü ilişkileri yatar.

Eko feminizm, kapitalizmden ve ataerkiden kaynaklı olarak deneyimlenen sömürü ilişkilerini kavramsallaştırma konusunda oldukça ufuk açıcı bir düşünce sistemidir. Fakat bu kavramsallaştırmanın gelişimi esnasında ürettiği ön kabuller ve kavramsal çerçevenin sonucu olarak ürettiği çözüm önerileri bağlamında birtakım meseleleri mevcuttur.

Bunlardan ilki, kadınların sömürüsünün ve doğa sömürüsünün çözümünü tek potada eritmeye çalışarak bir tanesi çözüldüğünde diğerinin de ortadan kalkacağını iddia etmesidir. İçinde yaşadığımız toplumda var olan tüm eşitsizlikler ve sömürü biçimleri farklı deneyimlerle kesişimsellik içerisinde bulunurlar. Bu kesişimsellik, var olan eşitsizliklerin ya da sömürülerin niteliklerini ve yoğunluklarını belirler. Dolayısıyla birbirinin içine geçmiş bir eşitsizlik yapısından söz edilmesi, kapitalizm ve ataerki kavramlarını aynı potada eriterek bunlara bir çözüm geliştirmekten daha gerçekçidir.

Hiçbir eşitsizlik veya sömürü ilişkisi, içinde bulunduğu çok katmanlı yapı sebebiyle bir başka eşitsizliğin veya sömürünün ortadan kalkmasıyla kendiliğinden yok olamaz. Bunun yerine farklı formlarla ve başka bağlamlarda kendisini yeniden üretebilir. Dolayısıyla toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri ortadan kaldırıldığı takdirde doğayı ve ekolojik düzeni sermayenin sömürüsünden koruyacak bir mekanizma yoktur. Öte yandan, doğa eril egemenlikten ve kapitalizmden kurtulduğunda kadınların özgürleşmesini sağlayacak bir sistem de kendiliğinden gelişemez.

Bunun yerine kadınların deneyimlediği farklı eşitsizlikler göze çarpmaya başlar çünkü eşitsizlik sadece toplumsal cinsiyetten doğru ortaya çıkan bir kavram olmaktan ziyade ırk, sosyo-ekonomik sınıf, din, etnisite farklılıklarından da beslenir. Son kertede, aslında eko feminizmin çıkış noktasında mesele edindiği toplumsal cinsiyet eşitsizliği diğer pek çok eşitsizlik kategorisiyle bir arada bulunur ve yeniden üretilir.

İkinci olarak, eko feminizm doğa ve kadın birlikteliğinden yola çıkarak sömürüyü ve eşitsizlikleri kavramsallaştırırken biyolojik cinsiyete dayalı normlar üzerinden ilerler. Atanmış cinsiyeti kadın olan bireylerin deneyimlediği biyolojik döngüler üzerinden kadın ve doğa birlikteliğini kurgular. Biyolojik ve ekolojik döngülerin benzerliği sebebiyle kadınların ve doğanın birbirlerine yakınlıkları argümanı başlangıçta oldukça zararsız gibi görünse de kendi içinde birtakım varsayımlar barındırdığından yeterince kapsayıcı değildir.

Söz gelimi, eko feministlerin en çok kullandığı örnek olan menstrüasyon döngüsü gerçekleştiği zaman dilimi sebebiyle Ay’ın döngüleriyle benzerlik gösterir. İki döngünün de gerçekleşme süresi ortalama 28 gündür. Eko feministler bu döngülerin kadınlar ve doğa arasında mistik bir bağlantıya işaret ettiğine dikkat çeker. Mistik bağlantı ise biyolojik döngülerle sağlandığından eko feminizm kapsayıcı olmaktan oldukça uzaktır.

Atıfta bulunduğu biyolojik özellikler ve deneyimler sebebiyle yalnızca biyolojik cinsiyeti kadın olan sağlıklı bireyleri öznesi haline getirebilir, bunların dışında kalan herkesi dışarıda bırakır. Biyolojik döngüler ile ekolojik döngüleri bağdaştıracak söylemler ürettikçe de aslında yıkılması gerekeni, yani cinsiyet normlarını yeniden sağlıklı ve doğurgan kadın bedeni üzerinden şekillendirir.

Son olarak eklemek istediğim mesele ise günümüzde eko feminizmin neoliberal market sistemine entegre olmuş bir tüketim alanı açması. Eko feminist söylemlere dayandırılarak pazarlanan ritüeller orta-üst sınıfın tüketim kültürüne bir hayli uyum sağlayarak yeni kar mekanizmalarına olanak sağlamakta. Örneğin son yıllarda gittikçe popülerleşen ‘kadınlar için dolunay çemberleri’ gibi ritüeller, içinde yaşadığımız neoliberal sistemde bireylerin tüketerek var olmasını ve kendisini bu tüketim pratiği ile tanımlamasını besler nitelikte. Bunu yaparken de eko feminist anlayışlardan, pratiklerden ve söylemlerden beslendiğini; hatta tüm bunların pazarlanan metalar için bir çıkış noktası olduğunu unutmamalıyız.

Kısacası, eko feminizm ortaya çıkışı itibariyle var olan toplumsal cinsiyet eşitsizliklerine ve ekolojik sömürüye bir çözüm geliştirme derdinde olmasına rağmen bu hedefe ulaşmaya çalışırken tercih ettiği söylemler ve gerekçeler eko feminizmin amacına ters düşer niteliktedir. Tüm bu söylemler ile aslında var olan başka eşitsizlikleri yeniden üretip yalnızca hegemonik yapıların benimsediği ideal kadın bedenine sahip olan özneleri dikkate almasından kaynaklı sosyal, etnik, biyolojik gruptan bireyleri kapsamaktan oldukça uzaktır. Tüm bunlara rağmen politik akımın kendi içinde tutarsızlıklar gösterebileceğini ve bu tutarsızlıklara rağmen daha iyi bir dünya tahayyülü için mücadelemize eşlik edebileceğini de hatırlatmak gerekir. Eşitsizliklerin olmadığı daha adil bir dünyayı düşlerken eko feminizmin yol göstericiliğinden faydalanabiliriz. Yapmamız gereken tek şey, bu yol göstericilikten faydalanırken tek bir kadın tipi olmadığını ve biyolojik deneyimlerin adil bir sistem talep ederken ölçüt olmadığını hatırlayarak kapsayıcı söylemler ve eylemlilikler geliştirmek

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s