Grupta bir arkadaşın paylaştığı video üzerine başladı her şey. Videoda çocukların ve bebeklerin kendi bedenleri üzerinde söz sahibi oldukları; teyzesine, dayısına veya herhangi bir yabancıya kendini öptürmek istemiyorsa buna saygı duyulması gerektiği; bunun da ileride çocuğa yapılacak herhangi bir istismarda hayır diyebilme yetisini kazandıracağı anlatılıyordu. Buraya kadar her şey güzeldi ki videonun ilerleyen bölümlerinde mahremiyet konusu açılana dek. Videoda çocuğa mahremiyet kavramının öğretilmesi gerektiği söyleniyordu. Mesela plaja mı gidilecek, o yaşta bile çıplak gezmeye alıştırmayacaksın ve mahrem bölgelerini örteceksin ki çocuk alışacak. Daha memesi bile çıkmamış küçük bir kız çocuğunu o yaşta sütyen giymeye alıştırmak…
Mahremiyet, dilimize Arapça’dan geçmiş olup kelime anlamı kişinin yaşam alanında ve özel hayatında başkalarıyla paylaşmak istemediği tüm duygu ve düşüncelerin toplamıdır. Tabi buna bedenimiz de dahil. Kelime anlamı olarak oldukça güzel görünüyor. Peki gerçek hayatta da böyle mi? Mahremiyet, bizim paylaşmak istemediğimiz şeyler mi yoksa toplumun bize paylaşmamızı yasakladığı şeyler mi? Gerçekten neyin ‘mahrem’ olup olmayacağını kendimiz seçebiliyor muyuz?
Antik Roma tuvaletleri, ortasında birkaç metre arayla birer delik bulunan uzun taşlardan oluşuyordu. Ve tuvaletler tüm yaşlara, tüm cinsiyetlere açıktı. Zamanla tuvaletler cinsiyetlere göre ayrıldı ve bu dönemde cinsiyetsiz tuvalet kavramı yeniden gündeme gelmeye başladı. Bizim şu an tuvalette olmayı mahrem kabul edip kapıyı tıklayana “Dolu!” diye bağırmamız, Antik Romalı biri için pek de bir anlam ifade etmezdi anlayacağınız. Afrika’daki bazı kabilelerde kadınların sütyensiz gezdiğini de biliyoruz. Veya şu an giyilen mini etek Orta Çağ Avrupası’nda giyilseydi o kişinin başına neler gelebileceğini bir düşünün. Kısacası mahremiyet kavramı toplumlara ve dönemlere göre değişir.
Başka bir konu da mahrem bölgelerinin cinsiyete göre değişmesidir. Bir erkek meme ucu açık gezince sorun olmazken bir kadının toplum tarafından bunu kapatmaya zorlanması, toplumun mahremiyet kavramına da ne kadar cinsiyetçi baktığını gösteriyor. Instagram’da bile erkek meme ucu açık fotoğraflar paylaşılabilirken kadın meme ucu sansürleniyor, fotoğraflar kaldırılıyor. Peki biz dönmeler bu konuda ne yapacağız tam olarak? Toplum bizi ne kadın ne de erkek olarak gördüğü için sanırım bir mememiz açık bir mememiz kapalı olmalı.
İsteyen istediği yeri kapatabilir, bunda bir sorun yok. Zaten mahremiyetin tanımında da bunun kişisel bir seçim olduğu söylenirken asıl sorun, ne yazık ki kişisel bir seçimden ziyade toplumsal bir baskı haline dönüşmesi. Bugün memene karışan yarın bacaklarına karışır. Bunun bir sonu yok. Saçını örten bir kadına kötü gözle bakan bir kesimden bacaklarını açan bir kadına kötü gözle bakana kadar toplum spektrumu oldukça çeşitli. Ama temelinde aynı mantık yatıyor: kendin gibi olmayana saygı göstermemek. Burada asıl önemli olan şey insanların kişisel seçimlerine saygı göstermek.
Bir diğer konu da açık giyinen birinin tacize uğrama riskini arttıracağı mevzusu ki bu konuda yeterince konuşulduğu için bunun üzerine uzunca yazmayı gerekli görmüyorum. Herkes kendi gözüne, uçkuruna sahip çıksın. Zaten yeterince gereksiz olaylar varken böyle bir argümanla gelmek sinir bozucu oluyor.
İster açılsın ister kapansın, kim olursa olsun; insanların giyim tarzına, düşüncelerine saygı gösterilen ve kimsenin kimseye karışmadığı; insanların giyim tarzından ziyade gerçek ‘insan’ olma vasfına bakılarak değer verilen bir dünyada yaşamak dileğiyle. Kendinize iyi bakın.