Bu paylaşım bazı kişiler için tetikleyici olabilir.
Dünyaca gündeme gelen bir konu üzerinden savunmamız ve bilinçlenmemiz gereken durumlara değinmemiz gerektiğini düşünmekteyim. Bugün ki konumuz Taliban. Öncelikle 1990’lı yıllardaki Taliban’dan bahsetmek gerekiyor ki bazı noktalar iyice kavranabilsin. Afganistan’da yaşanan o senelerdeki iç savaş durumu yüzünden ülke içerisinde bir kaos ve güvensizlik söz konusuydu ve bu durum Pakistan için sıkıntı yaratıyordu çünkü ana ticaret yollarındaki güvenlik Pakistan için büyük bir önem tescil ediyordu. Pakistan bu nedenle Taliban’a güvenlik sağlaması açısından destek vermeye başladı. Sadece Pakistan değil aynı zamanda ABD ve Suudi Arabistan’da desteklerini esirgememişlerdi. Taliban hareketlerinin kurucularından önde gelen Molla Ömer tamamen şeriat getirme isteğiyle davranışlarını ona göre yönlendiren bir adamdı. Hatta garip bir bilgidir ki “Taliban” ismi medrese öğrencileri yani “talebe” kelimesiyle doğmuş bir isimdir. Aklınızda canlanan o eğitimli insanları düşünmeyin, bu talebeler hayatlarını sadece mülteci kamplarında geçirmiş ve kadın ile erkeği eşit görmemiş ya da eşit gösterilmemiş, genellikle kadınları hiçe sayan düşünceler ve söylemlerle savaş içerisinde yetişmiş kişilerdir. İşte bizim de asıl değinmemiz gereken kısımlar bunlar. Hayatı boyunca kadına nefret söylemiyle yetişmiş, erkek egemenliğini kabul görüp kadınları çok aşağıda hatta bir kukla olarak gören bir grubun neler yapabileceğinin gerçekten farkında mıyız?
Öncelikle bugün varlığını sürdüren Taliban ile 1990’lı yıllarda varlığını sürdüren Taliban arasında farklılık olduğunu söyleyecek çok sayıda insan vardır. Taliban’ın şu an uygulamaya çalıştığı politika, uluslararası tanınırlığını geliştirmeye dayalı. Medyaya yaptıkları açıklamalarda kadın haklarını savunduklarını ve kadınların hak sahibi olabileceği konusunda açıklamalar yapan bu grup seneler öncesinde çok sayıda kadına tecavüz edip işkence ile öldürmüşlerdir. Bir şeylerin değişmediğini kanıtlamak için gözle görülen durumların çok derin araştırma yaparak çözümlenmesinin gerekli olmadığını düşünmekteyim. Kadın haklarının önemiyle alakalı yaptıkları açıklamada kullanılan bir cümle bile bunu kanıtlar niteliktedir: “Biz kimseyi zorlamayız, kanun ne derse onu uygularız.” Bu kadar kötülüğün içerisinde adalete inanmak doğru olmayacağından açıklamasını hemen yapayım: kanun dedikleri durum her bölgenin kendi din adamının ağzından çıkan kelimeler anlamına geliyor. O din adamı kadına şiddeti güzelleştirip, kadınların eğitimsiz kalması gerektiğini söylerse bu, kanun olur ve bu kanunun karşısına çıkan herkes işkence edilerek öldürülür.
Bir röportaj okumuştum, 1990lı yıllarda yaşayan genç bir kadının kaçarak sığınacağı başka bir ülke bulup onca sene sonra Taliban’ın tekrar ele geçirdiği şu zamanlar hakkındaki yorumu tam olarak şöyle: “Tarih tekrar ediyor. Hiç kimse Taliban’ın bu kez daha barışçıl olacağına ve kadınlara zulmetmeyeceğine inanmasın.” Asıl sizinle de paylaşmak istediğim tüylerimi ürperten bir hikâye geliyor bu cümleden sonra: (TETİKLEYİCİ) “Taliban geldiğinde 15 yaşındaydım. Bir gece duvarlarla çevrili bahçemizde oturuyorduk. Yan komşumuzun evinden araba sesleri ve ardından kadın çığlıkları gelmeye başladı. Ertesi gün öğrendik ki Taliban, evin bir genç kızını alıp götürmüş. Aylar sonra kızı hamile bir şekilde geri getirip babasının evine bıraktılar. Bir zindana götürüldüğünü ve gece gündüz farklı erkekler tarafından tecavüze uğradığını anlattı. En küçük bir ani hareketten korkar hale gelmişti. Ben ve diğer kız kardeşlerim de aynı şeyi yaşayabilirdik. O yüzden babam, diğer çocuklarına karışmasınlar diye bir kız kardeşimi Taliban’a vermek zorunda kaldı.” Bu sadece yaşanmış olaylardan bir tanesi ve gerçekten çok daha büyük kan dondurucu iddialar var. Bizim burada cinsiyet eşitliği ve kadına şiddetin bitmesi için verdiğimiz savaşta, onlar bu başkaldırıyı düşündükleri anda işkenceye maruz bırakılıp öldürülüyorlar; onlar kendilerine ses olamıyorlarsa biz onların sesi olmalıyız!
Bir başka konu daha var: LGBTI+lar. Orada bulunan ve daha sonrasında kaçabilen birkaç Afgan LGBTI+ların deyimiyle Taliban olsa da olmasa da kadınların varlığını kabul edip onları eğitime yollayacaklarını fakat bu gerçekleşse bile LGBTI+ları asla kabul etmeyeceklerini beyan ettiler çünkü Taliban’ın şeriat yorumunda LGBTI+ olmak yasak ve bu yasağı çiğneyen herkes işkence ve ölümle cezalandırılıyor. Hatta ne tarz işkenceler gördüklerini açıklayabilecekleri bir medya organı ve bilinç olmadığı için ne yaşadıklarını tam anlamıyla bilmek oldukça zor. Ülkede LGBTI+lara bakış açısını açıklayacak 2016 yılında din adamlarından Shams-ul Rahman’ın şu cümlesini iyice okumanızı isterim: “LGBTI+ların üzerlerine eski bir duvarın yıkılması gibi en sert yöntemlerle öldürülmesi gerekiyor”.
Başka bir röportajda okuduğum kadarıyla göçmen Afgan trans birey, Afganistan’da çok sayıda eşcinsel ve transseksüel birey olduğunu söylüyor fakat tabi ki hiç kimse kimliğini açıklayamıyor. Çünkü açıkladığında Taliban tarafından gelecek olan işkenceler değil kendi aile üyelerinden göreceği şiddet ve hatta öldürülme durumları da söz konusu. Bir gazete kupüründe de yazdığı gibi: “Taliban’ın hamlesi, şeriat rejimlerin gün geçtikçe güç kazanması, dünyanın her yerine sirayet eden ırkçılık ve sağ popülizmin ilk hedefinin LGBTİ+lar olmasıyla birlikte sadece Afganistan’da değil yerkürenin dört bir tarafında LGBTİ+lar eşi benzeri görülmemiş küresel bir savaş ilanıyla karşı karşıya. Bu savaşı sonlandırmak ise şimdi, tam şu anda Afgan LGBTİ+ları Taliban zulmüne karşı yalnız bırakmamaktan geçiyor…” Hiç kimse hiçbir birey yalnız değildir ve biz birbirimize destek olup bilinçlendikçe, susturulmaya çalışılıp sessiz bırakılan herkesin sesi olacağız!